SPORDA ENGEL TANIMAYAN TÜRK KADINI
Vücudumuz hareket etmek için yaratılmış olsa da tembelliğe alışmış bireyler olarak günümüzün çoğunu oturarak geçirmekteyiz. Oysaki spor yapmak enerjinin artmasına, ruh hâlinin iyileşmesine sebep olur. Spor, vücut kadar zihni de güçlendirir. Özellikle teknoloji çağının uyuşuk çocukları yorgun zihinleriyle kalıplaşmış bir hayat yaşamaktadırlar. Düşünmek için çaba sarf etmeyen, üretmeyen bir genç nesil ile karşı karşıyayız.
Şimdiden büyük bir yorgunluk içerisinde bulunan bu gençleri dünyamıza daha iyi adapte etmek için en etkili yöntemlerden biri spordur. Bilhassa içtimai baskılar sebebiyle birçok alandan mahrum bırakılmış kadınlar bu alanda yükselmelidirler.
Tarihte her zaman dik duruşuyla bilinen Türk kadını yeri geldiğinde Kağan’ın yanında karar verici olarak bulunur yeri geldiğinde de devletinin devamlılığı için kılıcını kuşanıp halkına hükümdarlık ederdi. Bugün ise tarihimizin bu yiğit kadınları bayrağımızı sınırlarımız dışında farklı spor dallarında gururla dalgalandıran güçlü kadınlar olmuşlardır.
Toplumumuzda spor, kadınlarla özdeşleştirilmiş bir faaliyet olarak algılanmamakta ve sporda kadına gereken önem verilmemektedir. Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğünün 2018 verilerine göre Türkiye’de lisanslı spor yapan 4.907.955 kişiden 1.646.102’si kadındır. Bu Türkiye’deki kadın nüfusu ile oranlandığında elbette az bir rakamdır ama kadınların tamamıyla yok sayıldığı bir alanda %32’lik kısmı kadınlar ellerinde bulundurmaktadırlar.
Sporcu kadınların özellikle son dönemlerde aldıkları başarıları göz önüne aldığımızda bu oranın daha da artması gerektiği, kadınlarımızın spor dallarında daha faal olması gerekliliği gerçeği ile yüzleşmekteyiz. Türk sporunda kadın sporcular son dönemde wushudan rüzgâr sörfüne, judodan masa tenisine kadar birçok branşta gerçekleştirdikleri “ilkler” ve elde ettikleri başarılarla, hak ettikleri yeri almaya başlamışlardır. Türk sporu, geçen birkaç yıl içinde olimpiyatların yanı sıra Avrupa ve
Dünya Şampiyonlarındaki 'ilklerini” kadın sporcularla yaşamıştır. “Başarılı erkeğin” arkasındaki kadın olmaktan çıkıp “başarının” simgesi olmaya başlayan kadın sporcular son yıllarda kimi zaman altın, kimi zaman gümüş, kimi zamansa bronz renge boyanan performanslarıyla Türk sporunun gururu olmuşlardır.
2012 Londra Olimpiyatları, kadınların spordaki yükselişinin en güzel örneklerinden biri olmuştur. Londra Olimpiyatları'na kadar olimpiyat tarihinde toplam 88 kadın sporcu ile yer alan Türkiye, sadece Londra'da 66 kadın sporcuyla temsil edilmiştir. Londra'da, kadınlarda olimpiyat tarihinin en yüksek katılımı gerçekleşirken elde edilen beş madalyanın üçü kadın sporculardan gelmiştir.
Kadın sporcularımız Avrupa ve Dünya Şampiyonalarında çeşitli branşlarda son yıllarda toplamda 2 bin 80 madalya kazanmıştır. Türkiye’de sporun gelişmesinde önemli bir rol üstlenen kadın sporcularımız gerek takım, gerekse de ferdî branşlarda gösterdikleri başarılı performanslar sonrasında Türkiye tarihinde ilk kez Londra Olimpiyat Oyunları’nda ülkeyi erkeklerden daha fazla sayıyla temsil etmiştir.
Ayrıca Olimpiyat Oyunları'nda takım sporlarında 52 yıl boyunca temsil edilemeyen Türkiye’nin bu alandaki hasretine Kadın Basketbol Millî Takımı ve Voleybol Millî Takımı son vermiştir. Londra 2012’de gösterdiği başarılı performansla gurur kaynağı hâline gelen Kadın Basketbol Millî Takımı, olimpiyat beşincisi olarak adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.
Kadın sporcularımızın dünyada ve Avrupa’da aldıkları derecelerin ilham verici etkisi hem kadınlar hem de spor yapan genç kuşaklar üzerinde oldukça önemli bir işleve sahip olmuştur. Artık erkeklerin egemenliğinde gözüken spor dallarında kadınların elde ettiği dereceler ve madalyalar konuşulmaktadır. Bu kadınlarımızın aldıkları madalyaların ardında ise azim, kararlılık, irade ve çalışkanlık vardır.
Örneğin spora gülle atmayla başlayıp güreşle devam eden Yasemin Adar, 2013 Akdeniz Oyunları’nda ve 2017’deki Avrupa Şampiyonaları’nda altın madalyayı Türkiye'ye getirmiştir. Serap Özçelik Arapoğlu, Türkiye’nin yetiştirdiği en başarılı kadın karatecilerden biridir ve yine ülkemize birçok altın madalya kazandırmıştır. Kübra Dağlı ve İrem Yaman'ın da tekvandoda ülkemize kazandırdıkları birçok altın madalya vardır. 8 yaşında spora başlayan ve dünya birinciliği unvanını koruyan İrem Yaman’ın lakabı Gold Hunter (Altın Avcısı)’dır.
Badmintonda Neslihan Yiğit, Türkiye’yi ilk kez olimpiyat oyunlarında temsil etmiştir. Millî judocu Hülya Şenyurt, olimpiyat oyunları tarihinde Türkiye’ye ilk madalyasını kazandıran kadın sporcu olmuştur. Görme engelli millî sporcumuz Öznur Yılmazer, 2014 Uluslararası Paralimpik Komitesi (IPC) Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda kazandığı 3 altın madalyayla tarihe geçmiştir.
Şahika Ercümen, 2011’de Avusturya’da buz altında tek nefeste 110 metrelik mesafeyi kat ederek hem erkekler hem de kadınlarda buz altı yatay dalış dünya rekorunu kırarak adını Guinness Rekorlar Kitabı’na yazdırmıştır. İki kolundan engeli bulunan Sümeyye Boyacı, ülkemize birçok madalya kazandırmıştır.
Millî tekvandocu Selen Gündüz, altın madalya kazandığı turnuvada kürsüde gösterdiği bayrak hassasiyetiyle "'Bu benim hakkım, benim bayrağım önde durmalı!' diyerek bayrağı iyi bir hareketle öne aldım. Türk bayrağını öne çıkardığım için gururlu ve mutluyum." diyerek takdir toplamıştır. Millî haltercimiz Şaziye Erdoğan, Dünya Halter Şampiyonası'nda koparma ve toplamda dünya şampiyonu olarak altın madalya kazanmıştır.
Ekim 2019’da Belgrad’da düzenlenen Uluslararası Tekvando Şampiyonası'nda altın madalya kazanan ve birincilik kürsüsünde bozkurt selamı ile poz veren Duygu Kasırga gönüllerimize taht kurmuştur.
Çağdaş yaşamın gereği olarak bilimde, sanatta, eğitimde, sağlıkta, sporda yani yaşamı kucaklayan her alanda, toplumu daha bilgili, daha medeni, daha sağlıklı bir şekilde ileriye götürecek olanlar bu ülkenin hem kadınları hem de erkekleridir. Kadınına gerekli ve yeterli önemi vermeyen hiçbir ülke ne yazık ki uygar dünyada ve gelişmiş ülkeler arasında yerini alamamıştır. Bu durum; o ülkenin meclisine, eğitimine, bilimine, sanatına, iş yaşamına ve sporuna yansımaktadır.
Ülkemizde kadın sporunun erkek sporuna paralel bir şekilde gelişiminin sağlanması için öncelikle spor kültürünün topluma yayılması gerekmektedir. Sporu temel eğitimin vazgeçilmez bir parçası hâline getirmek, spor yapmanın her Türk vatandaşının temel bir hakkı olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bahsettiğimiz kadın sporcular arkalarından gelecek olanlara bir rol model olarak gösterilmelidir.
Popüler kültür safsatası altında gençliği; özellikle genç kızlarımızı kültürümüzden ayıran ve yozlaşmış bir kültüre özendiren şahıslardan gerek medya gerek devlet girişimleri aracılığıyla uzaklaştırmak gerekmektedir. Bunların yerine bu genç sporcularımızın başarı hikâyeleri okullarda okutulmalı ve çocuklarımız bu genç sporcularımıza özendirilmelidir.
Gevşemiş gençliği ürpertip yerinden kaldıracak ve milletimizi daha üst seviyeye taşıyacak girişimlerde bulunmalarını sağlayacak olan bu başarı hikâyeleridir.